24 Haziran 2010 Perşembe

Bir İzmit Beyefendisi(3)

"Eğer çok sağlam bir mantık silsilesine sahip değilseniz herhangi bir fikrin takipçisi hatta kölesi olabilirsiniz”.

Yavuz ağabey’e yoğunlaştıkça Şeyh edebalı’nın meşhur Osman Gazi’ye öğütünün ilk mısraları aklıma gelir. Bizler bu ögütü sadece Osman Gaziye söylediğine inanır ve kendimize pek kondurmayız okur geçeriz. Çünkü muhatabı biz değiliz, Muhatabı olarak Osman Gazi olarak algılarız. Bu öğüt aslında Tüm Türk Milletinin ferdine hatta tüm insanlığın muhatap alması gereken ve zamanla daraltılmamış tüm zamanların en önemli öğütü olacak şekilde söylenmiş sözler olarak algılanması gerekir.

Yavuz Argıt Ağabey’de Şeyh edebalı’nın öğütüne uymuş “ Oğul, insanlar vardır,şafak vaktinde doğar,akşam ezanında ölürler….” Diye devam eden ögütünün muhatabı kabul etmiş ve akşam ezanı ölmemiş, sabah rüzgarı gibi savrulup gitmemiştir.

Aksiyon dergisinde 1997 yılında Emin Koyuncu’nun “Bir okuma inatçısı” Yazısından sonra 30.09.2000 tarihli yine Aksiyon dergisinde sayı 304 Muhsin Öztürk’ün “23 bin kitab okudu” yazısı ile devan edelim. Bu tarihi (2000) ISAM’a kitaplarının bağışlandığı ilk yılları olarak görüyoruz.

Okumada taassup kabul etmem

…….. Bütün literatürleri takip ettiği iddiasında değil, en sağdan en sola okumaktan yana ve okuyor da. "Okumada hiçbir taassup kabul etmem. Bana kimse bunu kabul ettiremez. Başkalarının şahsiyetinde kendimi tefenni ederek değil fikir yolunda kendim yürüyeceğim. " Bunu 'öğrenme arzusunun geliştirdiği bir davranış tarzı' olarak yorumluyor.

Her yolculukta 500 kitap

Yavuz Argıt hiç evlenmemiş ve tabii olarak etrafında pervane olan torunları yok. Mücerret bir hayat yaşamış/yaşıyor fakat hiçbir zaman yalnızlık duygusuna kapılmamış. Kitaplar onun dostları, çocukları, torunları olmuş bir nevi; "Benim saadet yuvam kitaplarımın olduğu yer". Ve tabii pek çok zorlukla birlikte. "Makina Zabiti" olarak çalıştığı denizcilik yıllarında en büyük zorluğu kitap naklinde yaşar. Sözgelimi üç aylık sefere çıktığında yeni ek sefer ihtimaline göre altı ay yetecek kitap alır; ki bu 500 kitaptan aşağı değil; taşıyabilirsen taşı... Seferin hareket noktası İskenderun gibi uzak limanlar olduğunda kitap sevdası gerçek bir 'eziyet'e dönüşür. Fakat her şeye rağmen hiçbir zaman kitapsız kalmaz. Bir de torun sevgisi yerine hayvan sevgisini ikame eder, en vahşi hayvanlar bile bu sevgiden nasibini alırken Yavuz Bey "ayrılığına dayanamadığı" kedisi ile beraber yaşıyor

Kesret içinde vahdet yaşıyorum

Niye okuyorsunuz sorusuna cevaben "Bir kere bilgi zenginliği yaşıyorsunuz. Öğrendiğim herşey bende iç sevinci husûle getirir. Bir de âcizâne faydalı olabilirim diye düşündüm" diyor. Hiçbir zaman ilim adamlarıyla fikir tartışması yaparken galebe çalmak niyetiyle kitap okumamış. Hemen hemen her alandan onbinlerce kitap okumasına rağmen 'kesrette boğulma" tehlikesi yaşamamış. "Tasavvufta şöyle birşey vardır. Vahdette kesret, kesrette vahdet. Ben kesret içinde vahdeti yaşıyorum." Onun için en büyük tehlike tek bir taraflı olmak, belli bir görüş içinde sıkışıp kalmak; "Eğer çok sağlam bir mantık silsilesine sahip değilseniz herhangi bir fikrin takipçisi hatta kölesi olabilirsiniz."

Yavuz Argıt'ın "cumhur'a açıklamak istemediği fikirleri var. Açıklamak istemeyişini tasavvufi argümanlarla anlatıyor; öne çıkmak gayretiyle hareket etmemek, kırmamak, kırılmamak, fikrini ehline açıklamak; süt çocuğuna et vermemek yani; "Ketûm bir adamım. Ona da kızarlar, konuşmam. Ne huzurum kaçsın ne huzurunu bozayım kimsenin."

Kendi fikirlerinin kendisiyle beraber toprağa gömüleceği görüşünde. Deneme tarzı kaleme alınmış binlerce yazısı var ama kitaplaştırmak niyetinde değil. "Onlarla benden sonrakiler uğraşsın" diyor

Yalnızlığımın cennetini kimse bozamaz

İSAM'a görüşmek için gittiğimizde herkesin Yavuz Argıt'a Yavuz Amca olarak seslendiğini gördük. Aslında hoşsohbet ve gençlere amcalık eden sevilen bir kişi etrafında. Yavuz Amca'nın İzmit'teki evi ideolojik skalanın her renginden insana açık olmuş; o da tabiri caizse nabza göre şerbet vermiş. Niye? "Bir insanın kalbini kırmaktansa, yalan söylemeyi hatta münafıklığı tercih ederim" diyor. "Bir maske giymeye mecburuz. Ben de maske takmak mecburiyetinde kalıyorum, aksi takdirde memnun etme arzusunu tatmin edemeyeceğim." Peki, "Kimdir Yavuz Argıt?"sorusunun cevabı ne olacak? "Öyle bir yaşa geldim 'dediler ki... diyecekler ki..' bunun üzerindeyim. Ömer Hayyam'ın bir lafı vardır, 'Kim ne derse desin ben oyum' makamı gibi birşey bu. Lehimde ve aleyhimde konuşulanlar beni alâkadar etmediği gibi asla beni yönlendiremezler. Fakat gençliğimde böyle değildim. O zamanlar kendim için değil çevrem için yaşadığımı görüyorum. Artık, tehdit de etseler, aforoz da etseler yalnızlığımın cennetini asla bozamaz kimse. Yeter ki kitap dünyasından tecrit edilmeyeyim."

Bağış yapmasında Aksiyon aracı oldu

Bundan üç yıl önce yine Aksiyon'da çıkan Emin Koyuncu imzalı "Bir Okuma İnatçısı" başlıklı haberde kitaplarını bağışlamak istediğini söylese de "bağışlamak"la karşı karşıya geldiğinde pek kolay olmamış bu. Sabancı Üniversitesi, İzmit Belediyesi ve İSAM (İstanbul Bağlarbaşı'ndaki Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Kütüphanesi) kitaplarına talip olur. "Acaba kitaplarım giderse ben ne yaparım? Kitaplardan ayrılma psikolojik bir etki yapar mı?" gibi endişeler başgösterir. İyi bir karara varmak için üç aylık bir seyahate çıkar. Döndüğünde kendisiyle ilk irtibatı kuran İSAM'a bağışlar kitaplarını. Herhangi psikolojik sorun yaşamaz çünkü gene kitaplarla başbaşa kalmıştır. Başta, 1999'da 22 bin kitap bağışlamış, bu yıl bin kitap daha eklenmiş bu sayıya. "Allah ömür verirse ilk etapta 30 bin, ordan da 50 bine çıkartmak isterim" diyor. Halen kitap alan, okuyan, sonra da İSAM'a bağışlayan, günlerinin büyük bölümünü İSAM'da geçiren Yavuz Argıt, "kayd—ı hayat" şartıyla bağışın devam edeceğini söylüyor.

Fotoğrafik okuma" melekesi

Mehmet Barlas 15 bin kitap okuduğunu söylediğinde pek çok kişi gibi bazı edebiyat eleştirmenleri de gün ve sayfa hesapları ile "bu mümkün değil" demeye getirmişlerdi hatırlanırsa. Yavuz Bey, 23 bin kitabı okudunuz mu sorusuna "Rahatlıkla evet diyebilirim" cevabını veriyor. Hiçbir hızlı okuma kursuna katılmamış fakat 45 senenin verdiği meleke ile "fotoğrafik okuma"yaptığını söylüyor. "Baktığınız zaman sayfayı görürsünüz. O sayfada anahtar kelimeler hemen göze çarpar. Ben çok seneler sonra böyle okurken, bunun doğru olup olmadığını denemek istedim. İlkönce yavaş yavaş okudum. Bir de fotoğrafik okuma yaptım. Hiçbir fark görmedim. Sonra bende tasavvuf ve felsefe önceliklidir. Bu mevzularda binlerce kitap okudum. Bir mevzuda birkaç bin kitap okursanız bu anlamanızı çok daha kolaylaştırıyor." Ayrıca çok okumak için zamandan çalmak gerekiyor. Kahvede, otobüste, trende her yerde okumuş. Mesela İzmit Petkim Fabrikasında çalıştığı 11 yıl içinde binlerce kitap okuması, otomatik olarak çalışan makinaların ona bıraktığı boş vakitleri değerlendirmesiyle mümkün olmuş.

Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı müthiş bir gözlemci olması ve hadiseleri fotoğraf gibi anlatması bakımından en sevdiği yazarların içinde sayıyor. Peyami Safa, Vâlâ Nureddin (Vânû) da sevdiği yazarlardan.. Hangi kitaplar denildiğinde iş biraz karışıyor çünkü çok kitap var. İşte birkaçı; Prof Dr. Hikmet Birant'ın "Alıç Ağacıyla Sohbetler", zeotekniği alanında Ord. Prof. Dr. Casvick'in "On küçük Kapı Yoldaşımız", otobiyografi dalında "Ditikrirli Ditikrirli'yi anlatıyor", Zenbudizm'e göre kemâle ermenin yollarını çay demleme ritüellerinden yola çıkarak anlatan "Çayname", ayrıca roman olarak da "Alex Zorba", " Thaiz" hoşuna giden kitaplardan bazıları. Ahmet Yesevi ile Şah—ı Nakşibend zinciriyle gönül bağı olduğundan konuyla ilgili bütün kitaplar, İbn—i Arabi'nin bazı kitapları beğendiği kitaplar. "Vahdet—i Vücut'a ait 25 el yazması eseri elde etmeye çalıştığını” söylüyor.

Yavuz Argıt'la konuşurken sık sık İlber Ortaylı aklıma geldi. Bilgeliği, muzip bakışları, klişelerle dalga geçer hali, yer yer edebi bir kitaptan okunuyormuş havası veren akıcı konuşması. Ve okuduğu sayısız kitap. "Tasavvufî tabirle ân—ı dâimîyi yaşarım ben. Gelmiş, geçmiş ve gelecek beni çok ilgilendirmez, ben hâle bakarım" diyor. En büyük sır "ân—ı dâimî" de mi acaba? Ne dersiniz?

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/detaylar.do?load=detay&link=6789

Bu mülakat ve diğer mülakatlarda kitap sayıları ile ilgili çelişki var gibi gözükebilir. Türkiyede raportaj kazaları olduğunu her zaman biliyoruz. Ben yazılara sadık kalma adına bu şekliyle değiştirme yapmadan vermek zorundayım. Ancak En yakın dostu Ahmet Nezih Galitekin’e sorduğumda 30.000 kitap bağışladığını. 1999 yılından 2009 vefat edinceye kadarda her yıl ortalama 1000 kitap alarak koleksiyonuna kattığını yani İSAM’a bağışladığını söyledi. İSAM’da kaldığı müddetçe de kitap almaya, aldığı kitapları okumaya ve bağışlamaya devam ettiğini bizler biliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder