Yerleşik değerlerimiz değişen dünyanın etkisi ile oluşan farklı parametrelerle büyük saldırılara mazur kalmaktadır. Adı Milli olan Milli eğitim bakanlığı, Turizm ve Kültür bakanlığı, Türk Tarih Kurumu ve diğer bir çok devasa organizasyonlara rağmen değerlerimiz büyük tehdit altında.
Hem bizimle özdeşen hem de evrensel değerler olarak kabul edilen değerlere bir bakarsak ; İstişare, kadirşinaslık, yardımlaşma, güven, doğruluk-dürüstlük, sevgi, hoşgörü, vatanseverlik, kahramanlık, alçakgönüllülük, vefa, fedakarlık, emanet, sözünde durmak., insana saygı, hayvanlara saygı, çevreye saygı, onurlu olmak, kardeşlik, İsraf etmemek, dostluk, edep, bedenine sağlık, şefkat, sağduyu, sabır, erdemlilik, ileri görüşlülük, empati, adalet, kendine saygı, nezaket, emeğe saygı, çalışkanlık, mensubiyet, özgürlük, İrfan, sadakat, sempati, lidere saygı, edep ve diğerleri.
Yıllardan beri oluşan, yerleşen bu değerlerimiz zaman içinde ya içi boşaltılıyor başka anlamlar yükleniyor veya banel olarak adlandırılarak, bu değerler sahip duyanlar ötekileştiriliyorlar. “Bu çağda, buda mı olur, Çok geri kalmışsınız. Artık devir bu devir değil” gibi benzer sözlerle hakir ve değersiz gösterilmeye çalışılmaktadır.
Bu arada değerlerimize ve değer atfettiklerimize bilerek veya bilmeyerek yaptığımız çok hatalarımız olabilir. Dr. Banu GÜLER’in bu konuları içeren yazılarından alıntılarla örnekleyecek olursak;
Aklı ve bilgiyi doğru kullanmaktan bahsederken, bunun ne demek olduğuna dair örnekleri çevremizde bol bol bulmak mümkün. Mesela, sırf sempatimiz var diye veya iyi olduklarına “görünüşteki davranışlarına” bakarak karar verdiğimiz insanlara dair tutumumuz çoğu zaman bizi ciddi hatalara götürebilmektedir.(1)
Öyle ki; bu insanların ciddi şekilde yanlış yaptıklarını, hatta bu yanlışları yapmaktan kaçınmadıklarını görsek ve buna dair bilgi sahibi olsak da, mesela dindar göründükleri için bu davranışlarına mazeret aramamız veya “hata yapmaz” kabul edip bir mevki tayin ederek her yanlışını tevil etmeye çalışmamız, hele ki bu insanlar diğer insanların hayatlarını etkileyebilecek bir konumda iseler, hem biz hem onlar hem de toplum için çok sakıncalı neticelere yol açmaktadır. (2)
Daha da vahimi, kendi gruplarından olmayan diğer “kardeşlerinin” istismar edilmeleri, dolandırılmaları, haklarının çiğnenmesi adeta “meşru” kabul edilebilmiştir! (3)
Dolayısıyla “ancak kardeş” olabilecek ve birbirlerinin aralarını düzeltecek bir toplumun ve ümmetin bugün içinde bulunduğu kargaşa ve sıkıntı ortamının sebeplerini doğru anlamak, çözüm üretebilmek ve maruz kaldığımız istismarlara mani olabilmek, sahip olduğumuz değerlerin doğru bir şekilde idrakinden ve hayata aktarılmasından geçecektir. (4)
Bu noktadan hareketle bugün Türkiye’de yaşanan ahlaki sıkıntı genel manada dini hayatın doğru anlaşılıp yaşanamadığını göstermektedir ki adam öldürmenin adeta günlük hadise haline gelmesi, haksız kazanç elde etmenin neredeyse kar sayılması, başkasının hakkını gasp etmekten korkanların gittikçe azalması, temel sorunlarımıza hassasiyetin erimeye başlaması maksadımızı açıklayan vakalardan sadece bir kaçıdır.(5)
GÜRER hanımefendinin sözcükleri ile bitirecek olursam “Dolayısıyla artık şekilden ziyade özü tartışmanın ve bu özün anlaşılıp yaşanılır hale gelmesine vesile olmanın gereği daha da açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Ancak bu yolla şekil ve öz birbirini tamamlayarak işlevlerini doğru biçimde yerine getirebileceklerdir.
Sahip olduğumuz ancak neredeyse unuttuğumuz değerlerimizi hatırlamanın ve hatırlatmanın vaktidir. Çok geç olmadan kendimize gelmek dileğiyle…” (6)
Kaynakça
Dr. Banu GÜRER
(1) (2) Aklı ve Bilgiyi Kullanabilmek http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=8 )
(3) (4) Kardeşliğin Böylesi http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=33 )
(5) (6) Şekilden Öze: Değerlerimiz http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=241 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder