21 Nisan 2010 Çarşamba

Yavuz’un mektubu

Yavuz’un mektubu

Rahmetli kardeşimin 21/04/1980 tarihinde vefatında 40 dakika önce tamamladığı ancak postaya veremediği mektubu değerli dostumun tavsiyesi üzerine sizinle paylaşmak istedim.

Saygılarımla,

Cahit BÜYÜKKANBER

satis_mektubu

                                                                                                21/04/1980

Euzu Besmele ile Esselamu Aleyküm.

Kıymetli kardeşim Aydın, mubarek mektubun geldi. Allah razı olsun biz fakiri çok sevindirdin.

Allah-ü Teala, bize ve size başarılar versin! Dünya hayatı çok kısadır. Sonsuz azablar buna karşılıktır. Bu zamanı, lüzumsuz, boş şeylerle geçirmekte kullanmaktan ve böylece sonsuz acılara yakalanmaktan Allah(c.c) hepimizi korusun (amin)

Allah-ü Teala’ya sonsuz hamd olsun ki, bizleri müslüman olmakla şereflendirdi. O doğru yolu göstermeseydi, kim bulabilirdi? Allah-ü Teala’nın, insanlara Peygamberleri “aleyhimüs salevatü vesselam” göndermesi en büyük nimettir. Bu iyiliğin şükrü, hangi ağız ile yapılabilir. Hangi kalb, onları göndermenin iyiliğini kavrayabilir.?

Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’in Vel-Asr süresinde şöyle buyuruyor.;

“Andolsun asra, ki, muhakkak insan kati bir ziyandadır. Ancak iman edenlerle, güzel amallerde bulunanlar, birde Hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değil.(onlar ziyandan müstesnadırlar)

Bu sureyi Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an tefsirine göre biraz açıklamaya çalışırsak; Allah-ü Teala;

“Hususiyle Ahir zamanda bulunan bütün insanlar hüsrandadırlar” buyuruyor. Burayı çok iyi tesbit etmeliyiz. Günümüzü gün etmek için dünya zevklerinin bataklığına dalmışların hüsran derecelerini ölçmek elbette zordur. Ömürden geçen her geçen saat her bir saniye, alınan nefes bir işe sarf edilmiştir. Eğer hayırlı işe sarf olunduysa bir taatdır. Ama şer işe sarf olunduysa hüsrandır. Bu ikisinin arası, yani mübah bir işe sarf olundu ise boşuna olur ki, müslüman için.

İnsanın Allah-u Teala hakkındaki ilmi ne kadar çok olursa haşyet ve taatı o nispette çok olur. Bunu yapamadığı zaman da elbette bir ziyandadır. Öyleyse bu günün insanı bu hüsrandan berimidir.? Hiç de öyle olmasa gerek….. Hakiki saadet olan ahiret hayatı, dünya hayatına tercih edilmedikçe, hüsrandan beri olmak düşünülemez. Dünya muhabbetlerinin acı felaketleri kaplamıştır günümüz insanını. Bu hüsran ve felaketlerinden kurtulanları da Cenab-ı Hakk aynı surede beyan buyuruyor.

“İmanları yalnız gönüllerinde ve dillerinde kalmamış, bütün hislerine, akıllarına, mevcudiyetlerine nüfus ederek iradelerine sahip olamamışlar da, yaptıklarını Allah’ın ahkamı ile tanzim edenler.”

Bütün gayretleri, Hakk’a yönelmiş, iman, amel ve kavilleri de Hakk’a yönelmiş olanlar.

Hak ve hayır yolunda sabrı tavsiye edenler. Zamanın acaibliği, dünyanın iğfali, nefislerin temayülleri ve şeytanın taarruzuna rağmen, Hakk’a yönelip, Hakk’a tavsiyede bulunmak, birçok acıları, zorlukları sabırla göğüslemek, bu yolda mücadele etmek, maddi sıkıntı ve meşakkatlara katlanmak elbette ki hüsrandan beri olmak halleridir.

İşte bu Müstesnalar, öyle zor günlere müşkil ahvale rağmen yılmadan, bıkmadan, zaaf göstermeden, gerek amelde ve gerek şehevata karşı açık bir kapı bırakmadan sabrı tavsiye edenler kurtulmuştur. Sabır bir nefis düşmanıdır. Çünkü, sabırla meşakkatlara katlanmak ashabın nail oldukları muvaffakiyetler olduğunu da unutmamalıyız. Lezzet ve şehevata karşı sabr etmenin de haramdan, sonu fena olan aldatıcı, tehlikeli, maddeten veya manen başka hoş görünen muzır şeylerden korunmak demektir. Bu vecize şeklinde günümüze kadar gelen “İlmin başı sabırdır. Sabrın sonu selamettir” terimleri sabrın ehemmiyetini ifadede yeterlidir.

İzahına çalıştığım sabır, Hak yolundaki sabırdır. Yoksa bir zillet ve meskenet ifadesi olarak, küfre karşı, batıla ve fenalığa karşı boyun eğmek, atalete ve sukuta gömülmek duygusuzluktur. Bu sabır olamaz. Burada ölçümüz “Sizden her kim bir münker, bir biçimsizlik görürse onu eliyle değiştirsin. Ona gücü yetmeyen diliyle, ona da gücü yetmeyen kalbiyle buğzetsin ki bu imanın en zayıfıdır. Emr-i Nebevisidir. Ama bu hallerde telaş ve çılgınlıkla hareketten öte basiret ve şuurla hareket edilmesi gerektiği de yine emr-i Nebevi’dendir.

Ve Hakk’a iman etmekle beraber,Salih amellerde bulunup, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin saadetlerini müjdelemek, Ayet-i kerimeye göre yerinde olacaktır.

Babamın, Annemin, Yılmaz abimin, Cahit abimin çok çok selamları var. Bende muhabbetle kucaklar, Allah’a emanet ederim.

Esselamu Aleyküm verahmetullahi ve berekatühü…

                                                                 Duana muhtaç kardeşin

                                                                                                   Yavuz

                                                                                                    imza

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder