Henry David Thoreau Tüm dünyada Özellikle “sivil itiatsizlik” üzerine 1849’lı yılında yazdığı deneme yazısı ve herkesin bildiği “ Waldo, sen denen burada değilsin?” ifadesi ile tanınan Amerikalı bir yazar, ilk çevreci ve naturalistir. Bu olay nedir dersek eğer; Henry David Thoreau, Amerika'nın Meksika'ya karşı yürüttüğü savaş sırasında konan vergiyi, 'Ödediği vergiler ile bir insanı öldürmek üzere kullanılmasın' gerekçesiyle vergi vermeyi reddedince bir gece hapiste yattı. Kendisinden 14 yaş büyük olan ve birçok özgürlükçü düşünceyi kendisiyle paylaşan dostu arkadaşı Ralph Waldo Emerson, telaşla arkadaşını görmek üzere hapishaneye gittiğinde aralarında şöyle bir konuşmanın geçtiği anlatılır: “Henry, neden buradasın?-Waldo, sen neden burada değilsin?”
Eğer toplum olarak kaliteli insani değerlerimiz olduğunu savunuyorsak ve bu değerlerin kaybolması konusunda endişelerimiz varsa. Bu değerlerimizin elimizden göz gör göre kaydığını görüyorsak ne yapıyoruz?... En basitinden İnsanın doğumundan itibaren gelişen doğum, kırk meselesi, ilk yürüme, ilk diş çıkışı, ilk yaşı, sonraki yaş günleri, okul mezuniyetleri, kız isteme, söz, nişan, evlilik, kariyer yükselmeleri, hastalık, ölüm, sonrası 7’si 40’ı 52’si gibi tören mesabesinde yaptığımız alışkanlıklarımız var. Bakın bu törenlerin hangileri bize özgün hangileri diğer dünya devletleri ile aynı veya melezleşmiş!.
Kendini mili ve manevi değerler çok saygılı olduğunu söyleyen ve bunun dışındaki (haklı olarak) dışarıdan gelen adetlerin yozlaşmalar neden olacaklarını söyleyen kişi, gurup ve cemaatlerin bu temel törenlerde eli kolu bağlı olduğunu görmüşüzdür. Ne olduysa özellikle 1980 sonrası düğünle ile mevlütler aynı olmuştur. Camilerde pilav üstü tavuk veya et ilave birde tatlı, ayran, su. Bazılarında da pide ayran. Bu bir mevlüt törenimidir? yoksa nişan törenimidir? düğün törenimidir? Sünnet törenemidir? Anlaşılamaz, eğer tören ile bir yakınlığınız yoksa. Sizce ne oldu da toplum kendine özgün törenler oluşturamayıp, ithal ve melezleştirilmiş törenlere rağbet etmiştir?
Toplum köyden kente geçiş sürecinde bir çok adet, gelenek, görenek gibi değerlerini oralarda bırakmış veya kente getirdiklerini de bir süre sonra melezleştirerek veya kentte olana uydurarak devam etmiştir.
Kendini milli ve manevi hassasiyeti olan kişi ve topluluklar olarak addeden herkese soruyorum? Neden biz bu fikirlerimize uygun kişilikli kimlikli davranışlar geliştiremiyoruz? Neden biz “fikirlerimizin olduğu yerde değiliz.”
Her milletin tarihsel süreçlerinde oluşturdukları değerler vardır. Bu değerlerde aynı canlılar gibidir, doğar zamanla gelişir kullanılır ve çeşitli sebeplerden değerler kaybolur kullanılmaz hale gelir(ölür). Tabi ki bu değerler; dil, bölge, kültür, din ve diğer parametrelerle birlikte oluşur ve o mille özgü motifleri üzerinde taşır.
Teknolojik gelişmeler, yeni dünya düzenindeki ulus kavramındaki değişiklikler, dünyanın küreselleşmesi ile birlikte de, yerleşik kültürler, değişimler karşısında ciddi tehdit altındadır ve savunmasızdır. O zaman bizler değerlerimizi sürdürebilir kılmak için özünden bir şey kaybetmeden, günün şartlarına uygun haline getirmeliyiz, dönüşmesini istemediğimiz değerlerimizi de sürdürülebilir hale getirmemiz yolunda caba sarf etmemiz gerekiyor.
Henry’nin iki sözünü hatırlatarak bitireyim “Ahlaktan önce amaç. Sadece iyi olmayın, bir şeyler için iyi olun”, “Durumlar değişmez, biz değişiriz”.