26 Mayıs 2010 Çarşamba

Demokratikleşme”ye Doğru-Mersin Durağı

itss_turkish_parade  “Ekopolitik, “demokratik açılım” süreci çerçevesinde geliştirmek istediği farklı perspektifleri bünyesinde barındıran bu çok-taraflı ve çok-sesli platformun ülkemizin birlik, dirlik, beraberlik ve bekası için önemli olduğuna; bu bağlamda sivil inisiyatifler arasında gelişecek ortak bir anlayışın çözümün gelişmesinde kritik bir rol oynayacağına ve siyasal sisteme de sorunun üzerine gitme noktasında manevra alanı kazandıracağına inanmaktadır.

• Bu çerçevede Ekopolitik en kısa sürede 16-17 Kasım Çalıştay-Konferansı formatında süreci devam ettirecek yeni toplantılar organize etmeyi planlamaktadır. Bunun için Türkiye’nin doğusunda ya da batısında, kuzeyinde ya da güneyinde bütün il ve ilçelerinde karşılıklı anlayış ve toleransı geliştirecek toplantılar organize edilerek geniş bir ağ hareketinin başlatılması planlanmaktadır. Ekopolitik diğer sivil toplum kuruluşları ile koordinasyon halinde; Baroların, ticaret odalarının, belediyelerin ve bilumum örgütlenmelerin birbirlerini ziyaret ettikleri ve ortak toplantılar organize ettikleri geniş bir ağ örmeyi amaçlamaktadır.

• Bu bağlamda siyasi sistemin geliştireceği programlara paralel sosyal sürecin, hazırlığın ve örgütlenmenin organize edilmesi; “demokratik açılım” olgusunun sağlıklı bir şekilde devam etmesi ve hakiki amaçlara ulaşması bakımından kaçınılmazdır. Ekopolitik bu minvalde tüm resmi makamlarla ve sivil toplum kuruluşlarıyla her türlü görüş alışverişinde bulunmaya ve işbirliği yapmaya hazırdır.

Ekopolitik “demokratik açılım” gibi ülkemizin önünün açılmasına ve tarihsel misyonunu yeniden keşfetmesine matuf bütün çalışmalarda elinden gelen her türlü mücadeleyi yapmayı kendisi için en önemli görev ve sorumluluk addetmektedir.” ( Ekopolitik Murat Sofuoğlu

http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=4398&pid=11 )

Demokratik açılım kavramının sağlıklı bir şekilde toplumda karşılık bulması ve devam etmesi için hazırlanan program çercevesinde Ekopolitik, Türkiye’nin Büyük Çatısı toplantılarının yerele inmesi noktasında İlk çalıştayı Mersinde yaptı. Türkiye’nin Büyük Çatısı: “Demokratikleşme”ye Doğru-Mersin Durağı çalıştay-toplantısını 14 Mayıs 2010 tarihinde Taksim International Mersin Otel’de, aynı başlıklı konferansını ise, 15 Mayıs 2010 tarihinde, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirdi. Her iki toplantıda da katılımcı memnuniyeti sağlandı, yerel ve Ulasal basında da karşılık buldu.

15 Mayıs 2010 TRT Ana Haber:

http://www.beyazgazete.com/video/2010/05/15/ulkede-birlik-ve-beraberlik-trt1.html

16&17 Mayıs 2010 Milliyet Gazetesi – Kadri Gürsel

Mersin’deki Kürt Sorunu : http://www.milliyet.com.tr/mersin-deki-kurt-sorunu-/kadri-gursel/dunya/yazardetay/18.01.2009/1238555/default.htm?ref=haberici

Mersin’e ve Tersine Giden Kürtler:http://www.milliyet.com.tr/mersin-e-ve-tersine-giden-kurtler/kadri-gursel/dunya/yazardetay/18.01.2009/1238889/default.htm?ref=haberici

Yerel Basın

Aydınlar buluştu, Kürt sorununu tartıştı : http://www.mersinimece.com/detay.asp?hid=9853

Mersin’in Hoşgörü Hafızasını Canlandırmalıyız : http://www.bugunmersin.com/detay.asp?hid=8214

Demokratikleşmeye Doğru: http://ufukturu.net/haber/3283-demokratiklesmeye-dogru.html

golcuk-birlik-beraberlik-ve-kardeslik-yuruyusunde-bulustu-large-3 Daha önce “Türkiyenin Büyük Çatısı” bağlamında Ekopolitik tarafından gerçekleştirilen çalıştay-konferanslarının daha önce Yayımlamış olduğum yazı dizilerinin devamı olarak düşündüğüm “Demokratikleşme”ye Doğru-Mersin Durağı çalıştay-notlarını “basın metnini” sizlerle paylaşıyorum

“Ekopolitik olarak 14 Mayıs 2010 tarihinde Taksim International Mersin Otel’de organize ettiğimiz Türkiye’nin Büyük Çatısı: “Demokratikleşme”ye Doğru – Mersin Durağı başlıklı toplantımız Ekopolitik Genel Koordinatörü A. Tarık Çelenk’in konuşmasıyla başladı.

Çelenk, konuşmasında reel gerçekliğin insanlar arasında ortak aidiyeti ortaya çıkarabileceğine vurgu yaptı. Ancak psişik gerçekliğin de manipule edilebileceğini ekledi.

kilim1 Ekopolitik Direktörü Murat Sofuoğlu, biz Türkiye’nin konuşan bir ülke olmasını, kendi sorunlarını kendi öz iradesiyle çözebileceğine inanıyoruz ve herkesin kendini olduğu gibi hissedebilmesini arzu ediyoruz dedi. Toplantının akademik ya da politik olmadığına değinen Sofuoğlu, bu toplantıda herkesin iç dünyasını ifade etmesini istiyoruz diye ekledi. Burada farklı kimliklerimizle ortak bir çatı altında nasıl yaşıyabiliriz bunun yollarını araştıralım dedi.

Katılımcılardan ilk konuşmayı Yaşar Erjem yaptı. Erjem, demokrasinin erdemine inandığını belirtti. Demokrasi kültürünü kurup oluşturmamız ve bu kültürü ekonomi ve sosyal hayat ile desteklememiz lazım dedi. Erjem, Türkiye’deki kurumların katılaşmış olduğunu, artık sorun çözemediğini bu kurumları değiştirmemiz, dönüştürmemiz gerektiğini ifade etti. Türkiye değişiyor diyen Erjem toplumun buna yön vermesinin gerekliliğini vurguladı ve bunun için kurumlar değişim yaşamalı dedi.

Abdullah Ayan, Mersin canlı bir labaratuvar dedi. Mersin’de tüm siyasi partilerin belediye başkanlıkları olduğunu belirten Ayan, şehrin kaos içinde olduğunu ancak dengesini de bulduğunu belirtti. Dışarıdan provakasyon olmadığı takdirde şehrin iç barışını muhafaza edeceğini söyledi.

Mustafa Güler, göçün kenti geliştirmeye itici bir güç olduğunu belirtti. Güler, Mersin’in göçle oluşan dinamik bir kent olduğunu vurguladı. Mersin’in ulusal basında bir çatışma bölgesi olarak gösterildiğini söyleyen Güler, Mersin’in dinamik yapısıyla değişime, gelişime açık muhalif bir kültüre sahip olduğunu ekledi.

Mustafa Erim, öncelikle Mersin’i Mersin yapan üç olaydan bahsetti. Kırım Savaşı, Süveyş kanalının yapılması ve Amerikan iç savaşı. Erim, dünyada müslüman ve hıristiyan ortak bir mezarlığa sahip olan tek kent Mersin dedi. Erim, 2004’te Abdullah Öcalan’ın sözlerinin ve Mersin’i Kürdistan’da gösteren haritaların güvenlik kaygısını arttırdığını ve politik söylemlerde kaygıları arttırdığını belirtti.

Faik Burakgazi, 99 yılından sonra bir takım provokasyonlara muhattap kalındı, yine de çok rahatsız edici bir olay yaşanmadı dedi. Burakgazi sosyal ve ekonomik krizlerden bahsetti. Ekonomik krizlerin de etkisiyle oluşan kentleşme sorununun kendine özgü sonuçlar ürettiğini söyledi. Yaşanan zor yıllardan sonra çatışmasız bir şekilde 2010’a gelebilmek çok önmeli diye belirtti. Burakgazi, burada insanın kendini kente ait hissetmesini oluşturamayan şartlar var diyerek kentlilik bilincinin tam olarak oluşmadığını vurguladı.

Bedrettin Gündeş, Mersin’de kimsenin birbiriyle sorunu olmadığı söyleyerek bunun başkaları tarafından yapılmaya çalışıldığını belirtti. Mersin’e gelen göçlerden sonra bazı kenar mahalleler oluştuğunu ama bunun sebebinin de kentin buna hazır olmaması olduğunu dile getirdi. Gündeş, anayasa değişsin, demokratik olsun diyerek hukuk sisteminin demokratikleşmesi ve sosyal yaşama hazırlanması gerektiğini söyledi.

Yasmina Lokmanoğlu, bütün ülkede terör sorunu varken Mersin’de olmadığını, bunun da Mersin’in barışçı bir kent olmasından ileri geldiğini belirtti. Lokmanoğlu, Mersin’de temel sorunun yeterli farkındalığa sahip olamamak olduğunu söyledi.

Mehmet Reşat Ata, sevgisizliğimizden bahsetti. Ata, sevgi ve bilginin öğrenilebilir bir şey olduğunu söyleyerek bunu öğrenirsek bir çok şeyi beraber aşabiliriz dedi. Birbirimizi aşağılamaya devam ettiğimiz sürece ve birbirimizi tanımayı reddettiğimiz sürece sorunları çözmemizin güçleşeceğini ifade etti.

Mahmut Arslan, hiçbir ülkenin demokrasiye kolay ulaşmadığını vurguladı. Mersin’de Kürtler ve Türkler ile ilgili provakasyon olmadığını, yaşanan birkaç olayın da dışarıdan desteklendiğini belirtti. Bu destek verenlerin de ülke birlik ve beraberliğini bölmek isteyenler olduğunu söyledi.

Ferudun Gündüz, en büyük sorunun idari yapıdan kaynaklandığını bunun çok yönlü olarak tartışılması gerektiğini belirtti.

Nazan Turgut, Mersin’in göçlerden oluştuğunu ve göçlerden sonra sürekli alt kimlik üzerinden siyaset yapılan bir yer haline geldiğini söyledi. Ancak Mersin’indeki demokrasi kültürü sayesinde farklı kimliklerin Mersin’de barındığını ekledi. Aidiyet duygusunun hala hissedilememesine rağmen, aynı zamanda bunları konuşacak ortamın bulunduğunu ve bu nedenle Mersin’in geleceğini olumlu gördüğünü söyledi.

Hüseyin Atılgan, ülkede hakkaniyet olmazsa provakasyonların olacağını söyledi. Memlekette sevgi ortamının yaratılması gerektiğini söyleyen Atılgan, Sunni’nin Alevi’ye, Türk’ün Kürt’e bakış açısının değişmesi gerek dedi.

Mekin Merter Salt, göçmenlerin kente her zaman bir renk kattığını vurguladı. Mersin’de Kürtleri hiç tanımayan Türkler olduğunu ve insanın tanımadığından korkacağını belirtti. Salt, ifrat ve tefritten kaçınmak gerektiğini, orta yolu bulmak gerektiğini söyledi.

Mete Yarar, geçmişte yaşadığımız sıkıntıların geleceğimizi engellediğini, geçmiş yüzünden empati yapamadığımızı söyledi. Ben Güneydoğu’da bulunurken Murat Hoca’dan feyz almazdım ancak tanıyınca altına imzamı atacağım şeyler yazdığını gördüm. Yarar, siz kendinizi hastalıklı olarak görürseniz bunun içinden çıkılmaz. Olayları Türk, Kürt veya mezhepsel durumlara indirgemeyin dedi.

Seydi Fırat, eskiden de Mersin’e geldiğini bugün durumun çok iyi olduğunu söyledi. Mersinlilerin çıkış yolu bulduklarını, dengeyi kurduklarını söyledi. Fırat, Kürt sorununun metropolü etkilediğini ancak Kürt sorunundan kaynaklanmayan sorunlar da olduğunu söyledi. Seydi Fırat, buradaki sorunun Mersin’i aştığını, eğer devlet tarafından, hükümet tarafından ele alınmazsa böyle devam edebileceğini söyledi. Fırat, bu toplantıda moral bulduğunu ve Mersin’in iki üç yıl öncesine göre daha iyi durumda olduğunu belirtti.

Yaşar Erjem, Mersin’i özel kılan şeyin yoğun Kürt göçü olduğunu belirtti. Kentleşmenin getirdiği olumsuzluklara değinen Erjem, Kürt sorunun çözümünü demokraside gördüğünü ve demokrasiyi değerler ve kurumlar sistemi olarak gördüğünü belirtti.

Musa Serdar Çelebi, Mersin’in çatışma potansiyeli yüksek bir kent olarak tanıtıldığını, aslında Mersin’in böyle olmadığını söyledi ve keşke bunu bütün Türkiye’ye anlatabilsek diye ekledi. Çelebi, sıkıntının Mersin’den kaynaklanmadığını, Kürt sorunu üzerinden siyaset yapmaya çalışanların Mersin’i kullanmasından kaynaklandığını söyledi.

Hüseyin Atılgan, yaşanan sorunların hükümetin yanlış politikalarından dolayı olduğunu belirtti.

Murat Belge, Mersin’in uzun süredir aynı sorunlar ve aynı avantajlara sahip olduğunu belirtti ve sorunu aşacak potansiyele sahip bir şehir olduğunu söyledi. Belge, buradaki sorunların seyircisi mi olacaksınız yoksa bu sorunların çözümünün bir parçası mı olacaksınız, burada esas sorunun bu olduğunu vurguladı. Sorunların çözümünde herkesin ve her kurumun rolü olduğunu ancak nihai mercinin sivil toplum olduğunu vurgulayan Belge, sözlerini “şimdi değilse ne zaman?” diyerek bitirdi.

Necdet Yıldırım, bugün burada kouşuluyorsa tartışılıyorsa artık bundan sonra bu sorunları aşmak zaman içinde de olsa mümkündür dedi. Yıldırım, Mersin’de kim yaşıyorsa bu sorunu çözmek için dinlemek zorundayız dedi.

Mehmet Güngör, Mersin’de 1036 tane hemşehri derneği var, insanların geldikleri yerlerin isimlerini taşıyan siteler var, Mersin’de Mersinliler Derneği var diyerek “Hemşehrim nasılsın” sorusunun “Bizden misin değil misin”e dönüştüğünü vurguladı. Güngör, insanın tanımadığından bilmediğinden korktuğunu söyledi ve kentleşmeye inandığını ancak onun üstünde olan kentlileşmenin önemini vurguladı.

Cemal Altan, Mersin’de ayrımcılığın ve ırkçılığın ortaya çıkma ihtimalinin Türkiye’deki ile aynı seviyede olduğunu belirtti. Medyanın Mersin’e çok önem verdiğini ama Mersin’in çok farklı tutulmaması gerektiğini söyledi. Cemal Altan, Mersin’de insanların 30 yıldır kentlileşmediğini belirtti ve entegrasyon sürecindeki problemlere değindi, dolayısıyla ortak bir kültürün oluşamadığını söyledi.

Erdal Arslan, insanları ötekileştirmekten vazgeçmeliyiz dedi. Sıkıntıları Türklüğe, Kürtlüğe dayatanlar ülkeyi kaosa sürükleyenlerdir ifadesini kullandı. Arslan, herkesin birbirini hoşgörü içinde dinlemekle mükellef olduğunu belirtti.

Ali Doğan, kamil insan olmak için tüm toplumları kucaklamalıyız dedi. Mersin’in sorununu çözersek Türkiye’nin sorununu da çözeriz diyen Doğan, her ilden, her kültürden insanları barındıran Mersin’de bir Mersinlilik kültürünün oluşmaya başladığına değindi.

golcuk-birlik-beraberlik-ve-kardeslik-yuruyusunde-bulustu-detail-14 Son oturumda katılımcılar sorunlarla ilgili çözüm önerilerini dile getirdiler:

· Toplumsal süreçlerin yönetiminde krizlerin ortaya çıkmasını engelleme noktasında devreye girecek erken uyarı mekanizmaları kurulmalıdır.

· Sorunların çözümü konusunda toplumun her kesiminden kanaat önderleri cesaretle öne çıkmalıdırlar.

· Sorunları çözme noktasında tedrici bir metot takip edilmelidir.

· Her toplumsal kesim kutsallar üzerinden çıkabilecek çatışma alanları noktasında dikkatli olmalıdır.

· Uygulanabilir, çalışabilecek ve insanların ihtiyaçlarını karşılayacak mekanizmalar kurgulanmalıdır. İşsizliğin yarattığı problemler üzerinde düşünmek bu konuyu kavramaya yeter.

· Herhangi bir çözüm önerisinin bir kesim için “zafer”, diğer bir kesim için “mağlubiyet” olarak algılanmaması sorunların çözümü noktasında büyük önem taşımaktadır. Kürt sorununu çözeceğiz derken Türk sorunu yaratılmamalıdır; Alevi sorununu çözerken de Sünni sorunu yaratılmamalıdır.

· Eğitim güçlendirilmeli, özellikle ana okulları yaygınlaştırılmalıdır.

· Sorunların çözümüne girişte sivil toplum kuruluşlarıyla yerel medya işbirliği halinde olmalıdır.

· Çukurova Bölgesinin ve Mersin’in tekrar Türkiye Coğrafyasında hak ettiği yeri ekonomik ve siyasi perspektifi almasını sağlayacak yollar araştırılmalıdır. Çukurova, Türkiye’nin kalkınma planlarında ön planda yer almalıdır.

· Mersin’in geri kalmış mahalleleriyle zengin mahalleleri arasında, eski yerleşimcilerle yeni göç edenlerin yerleştiği mahalleler arasında entegrasyonu sağlayacak programlar geliştirilmelidir.

· Şiddeti öne çıkartan metotlar protesto edilmeli ve buna karşı ortak cephe oluşturulmalıdır.

· Alt kimliklerin, ortak bir üst kimliğin ve aidiyetin sağlanmasını engelleyecek formatta ortaya konmasının çatışma dinamiklerini tetikleyebileceği iyi anlaşılmalıdır. Bu bağlamda insan olma üst kimliğine yoğun bir şekilde vurgu yapılmalıdır. “

Ekopolik sitesinde yer alan açıklama (Ekopolitik http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=4765&pid=11

20 Mayıs 2010 Perşembe

Değerlerimiz ve değer kırılmaları üzerine(5 s)

 

misafir Ülkemizde yaşayan herkesin ama herkesin kafası karışık. Neyi nasıl yapacağını bilemiyor. Elinde bulunduğunu zannettiği tüm değerlerin aktığını görüyor bir şey yapamıyor. Buna karşı ne yapıyor dersiniz? Muhabbetini yapıyor. Kaygı duyuyor. Çaresizlik içinde bazı kişi ve guruplar hem çilesini hem de neler yapabilirizin peşinde koşuyor.. Akıntaya kürek mi? Çekiyor bu insanlar sizce?

Kaçılınmaz bir durumla karşı karşıyayız. İleri teknoloji, iletişimdeki ve etkileşimdeki bu baş döndürücü gelişmeler hakim kültürün diğer kültürlerin etkisi aldığını ve ciddi değişimlere neden olduğunu görmekteyiz. Dünyada her ülke ve toplum küreselleşme sürecinden nasibini almaktadır.

Eğer Küresel dünyada değerlerimizin, kültürümüzün, yok olmasını istemiyorsak yapılması gereken kendi yerel değerlerini iyi kavrayıp onu kaybetmeden dünya değeri haline dönüştürmesi veya diğer dünya değerleri ile bütünleşmesini ve buluşmasını sağlamak olmalıdır.

misafir1 Misafirperverlik en övündüğümüz bir değerimizken. Misafir odası kavramı yerleşmişken sizce ne oldu da misafir sevmez olduk! Bir an önce gitmesi için misafirin gözünün içine bakar olduk. Eğer misafir ağırladığımız odada TV varsa dizi seyretme veya maç seyretme konumuna nasıl gelindi? Bu değer kırılmaları nerde başladı da yozlaşmalar başladı. Bunun psikolojik sosyal ve modernleşme ile ilgisi nedir? Bakmamız gerekiyor. Eğer kök nedenlerine inemesek. Sermayemiz olan değerlerimiz bir bir yok olacak yerine hiçbir değeri olmayan değerler yerini alacaktır. Bu da insanlıkla özdeşen değerlerin yok olması demektir.

Yine KAO yazarlarımızdan Banu GÜRER hanımefendinin “Samimiyet” ve “Adil olmak” başlıklı yazısından alıntı ile devan edeyim. Bu noktada dinimizin koyduğu bir prensibin önemi daha da fazla ortaya çıkmaktadır: "Ameller niyetlere göredir." Bu prensip insanın iç ve dış dünyasında bütünlüğü sağlamasının onun kamil insan olmasındaki önemi vurgulaması açısından hayli önemlidir. Zira eğer insan halis ve samimi niyetlerle bir iyiliği yerine getirmiyorsa veya sebep olduğu bir kötülüğün gerçekleşmesinde kastı bulunuyorsa başkaları tarafından iyilik olarak görünse de davranışın hiçbir değeri yoktur. Veya tersine samimi ve halis niyetlerle yapılan bir davranış, başkaları onu takdir etmese de değerinden bir şey kaybetmez.

Bir insanın dış çevre baskısı altında kalmadan ve değerlerinden ödün vermeden idealist biçimde hareket etmesinde bu ilkenin rolü yadsınabilir mi?

Dolayısıyla insanların gittikçe samimiyetten uzaklaştığı, kalbinin ve ağzının başka başka konuşmaya başladığı bir ortamda değerlerimizin yeniden ve doğru biçimde aktarılmasına çalışılması, hem gelecek nesillerin karakterlerinin doğru oturmasında hem de kendi kendimize yabancılaşmaktan uzak kalmamamıza vesile olacaktır. Tabii bunu samimiyetle yapmak şartıyla... (Samimiyethttp://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=651)

Veya insanın iç dünyasında dengeyi kaybetmemesinin esaslarından biri olan değerleriyle çatışmamayı ve onlara uygun yaşamayı başaramayan, bunu başaramadığı için vicdan azabından veya kendini haklı çıkarmaya çalıştığı için doğruyu görme yetisini gittikçe kaybetmekten kaynaklanan aşırı tepkilerle etrafına muamele eden insanların adaletli davranmasını beklemek çok zordur. (Adil olmak http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=721 )

misafir_zebra Bu değer yitirmelerimiz sadece günümüzün sorunu değil yıllardan beri var olan ve bu konularda şiirler, hikayeler, masallar, makaleler yazılan bir konu ancak günümüzde değer kayıplarımız daha çabuk olmaktadır. Bize düşen bu değerlerimizin günümüz insanının kavrayacağı algılayacağı önem verebileceği hale getirmek ve başta kendimiz olmak üzere değer kaybolması noktasında muzdarip olduğunu söyleyen her türlü organizasyonun kaybolduğunun farkına vardığı değerlerin yaşatılması konusunda çaba sarf edilmesiyle birlikte değerlerimiz yitirilmesi önlenebilir. Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un haya, vefa, ahit, yalan, hıyanet ve manevi değerlerimizi; yaşadığı dönemde karşılaştığı durumlarla ilgili yazdığı şiiri ile bitiriyorum.

Haya Sıyrılmış İnmiş

Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde

Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde

Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul

Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul

Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş

Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş

13 Mayıs 2010 Perşembe

Değerlerimiz ve değer kırılmaları üzerine(4)

DSC_0458   “Vefa sevgiyi sürdürme ve sevgi bağlığıdır”

Bu yazıyı yazmaya başladığımda en önemli değerimiz olan “vefa" ile ilgili yakınen iki olaya rastladım. Birincisi Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın Nevzat Yalçıntaş hocamıza 03/04/2010 tarihinde İzmit’te düzenlediği vefa gecesi ve o gecede yaşanan atmosfer. İkincisi 7/05/2010 tarihinde İstanbul İSAM(İslam Araştırmaları Merkezi) Kütüphanesinde düzenlenen çok sevdiğim, değer verdiğim, dostumuz Yavuz Argıt ağabeyimizin hakka yürüdüğünün 1. yılında düzenlenen anma toplantısı. Sonra tekrar aklıma geldi. Yine Kocaeli Aydınlar Ocağının Türkiye’mizin ender yetiştirdiği mütefekkirlerimizden ve yaşayan değerlerimizden Mustafa Yazgan bey için 3/11/1998 tarihinde İzmit’te yapılan ve akıllarda kalacak şekilde düzenlenmiş bir vefa toplantısı idi. Ayrıca Kocaeli Aydınlar Ocağı 2000 ve 2003 yılları arasında İzmit, İstanbul ve Ankara’da “Ahde vefa” toplantıları yapmış ve plaket takdim etmişti. Dolayısı ile bu değerimizin yaşaması ve yaşatılması konusundaki hassasiyeti olan kişi ve kurumları önemsiyorum.

2008121116745  Çok fazla duyarsınız “Vefa artık İstanbul’da bir semt adı”, “ vefalı insan kalmadı”,”artık ahde vefalı kişiler yok”. İşte İnsanı insan yapan bizi biz yapan değerlerimizin yok olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu tip değerlerimize uygun davranış gösteren gurup ve kişilere karşı da takdir edici ,övücü sözler söylemeyi ihmal etmeyiz. Ancak şuna hiç bakmayız. Biz acaba ”vefalımıyız?”, “ahde vefa gösterebiliyor muyuz?”. Biz bu tip hizmetleri üreten kişi ve kuruluşlar için ne yapıyoruz?. Bu tip organizasyon yapanlara katkımız var mı? Yeni yetişen yavrularımıza “iyi insan” olma değerlerimizden bahsediyormuyuz? Öğretmenlerimizin, ailelerimizin bu anlamda bir gayretleri var mı? Yeni yetişen gençlik vefa duyacak kişi ve kuruluşları mı? Bulamıyor! sorgulamak gerekiyor.

Vefalı olmak; vefa göstereceğimiz kişiye karşı duygu ve davranışlarımızı hissettirmek, göstermektir diye düşünüyorum. İnsan değer verdiği şeylere karşı hayranlık duyar, saygı duyar, onu kaybetmek istemez ve sahip çıkma duygusu ön plana çıkar. Vefa farklı farklı tarif edilmiştir. En çok bilinen tarifi “Sevgiyi sürdürme ve sevgi bağlığıdır.”

Vefa hakikaten çok önemli bir kavram. İnsanı insan yapan duyguların başında gelir. Sevgi süreklilik arz eder. Vefa ise sürekli sevgi demektir. Sürekli sevgiyi göstermekte kolay olmasa gerek. Bazı vefalı insanlara bakın bazıları sadece kendinle ilgili kişi, konu ve kurumlara vefa duyabilir. Bazıları da daha geniş kapsamda yapılan bir iyiliği, bir hizmeti, güzel bir davranış biçimini unutmaz ve onu yad eder. Kısaca yapılan güzel bir davranışı, iyiliği, yakınlığı, dostluğu, hizmeti, yardımı, güzellikleri unutmamayı “vefa” diye tanımlayabiliriz.

Biraz somutlaştıracak olursak insan kendisini yetiştiren ve bu güne gelmesinde katkısı olan eksiğiyle gediğiyle kişi ve kurumlara vefa duymalıdır. Ayrıca Öncelikli olarak ülkesi için farklılıkları ortaya çıkaran herkese de vefa duymalıdır. Ülkesine, vatanına, milletine, çalıştığı kuruma, annesine, babasına, yakınlarına, dostlarına, büyüklerine, kahramanlarına, komşularına, ilim adamlarına, idarecilerine v.b…

Vefanın bir ölçüsü var mıdır? Bilemiyorum.

yavuzabi Ancak bu duygunun yaşatılmasında öncü olmuş kişi ve kurumları tebrik etmek gerekir. Bu manada da sadece vefatından sonra vefa toplantıları yapılır görüşünün, anlayışın dışına çıkartan KAO (Kocaeli Aydınlar Ocağı) yönetimini kutluyorum. Ayrıca bir İzmit beyefendisi, dünya tatlısı aziz dostumuz, bir kitap sevdalısı Yavuz ağabeyimiz için düzenlenen vefa toplantısı takdire şayandı. Buna ilaveten çok az kişiye çıkarılan bir armağan kitabı ”Yavuz Argıt Armağanı” hazırlayıp, toplantı sonunda toplantıya katılan herkese hediye ettiklerinden dolayı, İSAM idarecilerine, Onu seven kitapseverlere, kütüphane yönetimine, çalışanlara “Yavuz amcalarına” layık gerçekten güzel bir geleneğimiz ve değerimiz olan bir vefa toplantısı yaptıkları için teşekkür ediyorum.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Değerlerimiz ve değer kırılmaları üzerine(3)

 

 p_04109_o Yerleşik değerlerimiz değişen dünyanın etkisi ile oluşan farklı parametrelerle büyük saldırılara mazur kalmaktadır. Adı Milli olan Milli eğitim bakanlığı, Turizm ve Kültür bakanlığı, Türk Tarih Kurumu ve diğer bir çok devasa organizasyonlara rağmen değerlerimiz büyük tehdit altında.

Hem bizimle özdeşen hem de evrensel değerler olarak kabul edilen değerlere bir bakarsak ; İstişare, kadirşinaslık, yardımlaşma, güven, doğruluk-dürüstlük, sevgi, hoşgörü, vatanseverlik, kahramanlık, alçakgönüllülük, vefa, fedakarlık, emanet, sözünde durmak., insana saygı, hayvanlara saygı, çevreye saygı, onurlu olmak, kardeşlik, İsraf etmemek, dostluk, edep, bedenine sağlık, şefkat, sağduyu, sabır, erdemlilik, ileri görüşlülük, empati, adalet, kendine saygı, nezaket, emeğe saygı, çalışkanlık, mensubiyet, özgürlük, İrfan, sadakat, sempati, lidere saygı, edep ve diğerleri.

Yıllardan beri oluşan, yerleşen bu değerlerimiz zaman içinde ya içi boşaltılıyor başka anlamlar yükleniyor veya banel olarak adlandırılarak, bu değerler sahip duyanlar ötekileştiriliyorlar. “Bu çağda, buda mı olur, Çok geri kalmışsınız. Artık devir bu devir değil” gibi benzer sözlerle hakir ve değersiz gösterilmeye çalışılmaktadır.

Bu arada değerlerimize ve değer atfettiklerimize bilerek veya bilmeyerek yaptığımız çok hatalarımız olabilir. Dr. Banu GÜLER’in bu konuları içeren yazılarından alıntılarla örnekleyecek olursak;

Aklı ve bilgiyi doğru kullanmaktan bahsederken, bunun ne demek olduğuna dair örnekleri çevremizde bol bol bulmak mümkün. Mesela, sırf sempatimiz var diye veya iyi olduklarına “görünüşteki davranışlarına” bakarak karar verdiğimiz insanlara dair tutumumuz çoğu zaman bizi ciddi hatalara götürebilmektedir.(1)

Öyle ki; bu insanların ciddi şekilde yanlış yaptıklarını, hatta bu yanlışları yapmaktan kaçınmadıklarını görsek ve buna dair bilgi sahibi olsak da, mesela dindar göründükleri için bu davranışlarına mazeret aramamız veya “hata yapmaz” kabul edip bir mevki tayin ederek her yanlışını tevil etmeye çalışmamız, hele ki bu insanlar diğer insanların hayatlarını etkileyebilecek bir konumda iseler, hem biz hem onlar hem de toplum için çok sakıncalı neticelere yol açmaktadır. (2)

Daha da vahimi, kendi gruplarından olmayan diğer “kardeşlerinin” istismar edilmeleri, dolandırılmaları, haklarının çiğnenmesi adeta “meşru” kabul edilebilmiştir! (3)

Dolayısıyla “ancak kardeş” olabilecek ve birbirlerinin aralarını düzeltecek bir toplumun ve ümmetin bugün içinde bulunduğu kargaşa ve sıkıntı ortamının sebeplerini doğru anlamak, çözüm üretebilmek ve maruz kaldığımız istismarlara mani olabilmek, sahip olduğumuz değerlerin doğru bir şekilde idrakinden ve hayata aktarılmasından geçecektir. (4)

Bu noktadan hareketle bugün Türkiye’de yaşanan ahlaki sıkıntı genel manada dini hayatın doğru anlaşılıp yaşanamadığını göstermektedir ki adam öldürmenin adeta günlük hadise haline gelmesi, haksız kazanç elde etmenin neredeyse kar sayılması, başkasının hakkını gasp etmekten korkanların gittikçe azalması, temel sorunlarımıza hassasiyetin erimeye başlaması maksadımızı açıklayan vakalardan sadece bir kaçıdır.(5)

GÜRER hanımefendinin sözcükleri ile bitirecek olursam “Dolayısıyla artık şekilden ziyade özü tartışmanın ve bu özün anlaşılıp yaşanılır hale gelmesine vesile olmanın gereği daha da açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Ancak bu yolla şekil ve öz birbirini tamamlayarak işlevlerini doğru biçimde yerine getirebileceklerdir.

Sahip olduğumuz ancak neredeyse unuttuğumuz değerlerimizi hatırlamanın ve hatırlatmanın vaktidir. Çok geç olmadan kendimize gelmek dileğiyle…” (6)

Kaynakça

Dr. Banu GÜRER

(1) (2) Aklı ve Bilgiyi Kullanabilmek http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=8 )

(3) (4) Kardeşliğin Böylesi http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=33 )

(5) (6) Şekilden Öze: Değerlerimiz http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=241 )